3 Mayıs Cuma günü TÜİK Nisan ayı enflasyon rakamlarını kamuoyu ile paylaştı. % 3,18 olarak açıklanan rakam sonrasında yıllık bazda %70’e gelen enflasyon, 2024 ilk dört ayılık bazda ise %17,57 olarak gerçekleşmiş oldu. Daha şimdiden Merkez Bankası yıl sonu enflasyon hedefini unutabiliriz. Ben bırakalım %36’yı yılsonu enflasyon rakamının %40 olarak gerçekleşmesi halinde dahi bunu başarı olarak görürüm.
TÜİK kaybolan güveni nasıl tesis eder bilmiyorum ama açıkladığı rakamların teyide ihtiyacı var. Çünkü sokağın hayat pahalılığı ile açıklanan rakamların ilgisi alakası yok. Veriler şeffaf olarak paylaşılmadığı için bunu bilimsel olarak tespit etmenin de imkânı yok.
Bakın İstanbul Ticaret Odası %4,89 olarak Nisan ayı enflasyon rakamı açıklarken Türk-İş mutfakta Nisan ayı enflasyonunu %5,5 olarak açıklıyor. Reuters’ın aylık enflasyon tahmini anketine katılanların ortalama %3,4 olarak tahmin ettikleri rakamı bir başka kurum %5,02 olarak açıklıyor. Aslında herkesin enflasyonu kendine göre değişiyor. Kiracı olan bir birey belki kira artışını enflasyon rakamı olarak kabul ederken bebeği olan bir aile bebek mamasındaki fiyat artışlarını dikkate alıyor.
Açıklanan rakamlara ilave olarak kaybolan yitip giden ticaret ahlakımızı ve denetimsizliğimizi de ekleyince iş çığırından çıkıyor. Son dönem yaşadıklarımızın ekonomik olarak bir izahı var mı bilmiyorum ancak dağıttığımız bedava kredilerin ve kamu harcamalarının yaşadığımız yüksek enflasyondaki etkisini görmezden gelmeyelim. Hele asrın icadı olan Kur Korumalı Mevduat’ların yarattığı hasarı ve hâlâ bunu nasıl sonlandıracağımıza dair bir planımızın olmayışını hiç görmezden gelmeyelim.
Uygulanan programın sabit gelirliler ve emekliler üzerinde büyük bir tahribat yaratacağını birçok kez yazdım. Biz iş gücü ve emeklimize TÜİK verileri doğrultusunda fiyat ayarlaması yaparken sokakta rakamlar uçup gitmişti. Öylesi bir ponzi oluşturduk ve bunu başıboş bıraktık ki şimdi neyin nasıl fiyatlandığı kimse tarafından bilinmiyor. X şahsı bir esnafımız dükkân kirası arttı diye zam yapıyor, bir ay sonra asgari ücret arttı diye bir daha yapıyor, 10 gün sonra vergi arttı diye bir daha yapıyor. Sonra bir bakıyorsunuz 3 ay evvel 10 birime aldığınız ürün 18 birime çıkmış. Yani fiyatı % 80 artmış. Üstelik uygulanan para politikası ile maliye politikası uyuşmadığı için bu 18 birime çıkan mala hâlâ talep canlı oluyor. Can alıcı soru şu: Enflasyon - faiz - emek yarışının galibi kim olacak?
Rahmetli Demirel’in söylediği gibi bu yarışın galibi enflasyon oluyor ve satın alma gücümüz hızla düşerken refah seviyemiz bozuluyor. Bugün 10 yıl öncesine kıyasla hangi sabit gelirli, hangi konutu, hangi faiz oranıyla, nasıl alır bileniniz var mı? Bırakalım konutu en alt segment bir otomobili dahi bu gün bir gencin eğer elinde bir birikimi yoksa maaşla alıp binebilmesi mümkün değil.
Arabadan konuta her şeyin fiyatını, dağıttığımız bedava krediler vasıtasıyla ulaşılmaz bir hale getirdik. Artık Türkiye o denli pahalı bir ülke haline geldi ki buraya gelip yerleşen yabancılar dahi geri dönüyorlar. Geçmiş yıllarda kur avantajının da etkisi ile Türkiye’ye yönelen turizm alışverişinde rota, son iki yıldır dövizde meydana gelen baskı ve yüksek enflasyon nedeni ile tersine döndü. Yabancıların Türkiye’den yaptığı alışveriş geçen yıllara oranla yüzde 30-40 oranında gerilerken, Türk vatandaşlarının yurtdışından hem online, hem de offline alışverişi adet ve değer olarak rekor kırıyor.
Son 3 ayda 2 kez yurtdışına seyahat ettim ve inanın yemekten ulaşıma, giyimden spor malzemelerine birçok ürünün Avrupa ülkelerinde dahi bizden daha ekonomik olduğunu gördüm. Bu akıl almaz pahalılık artık Türk ekonomisine zarar veriyor. Dışarıya göre pahalı bir ekonomi olmanın özellikle tüketim mallarında ithalatı ve cari açığı tekrar patlatacağını sanırım ekonomiyi yönetenler biliyordur. TÜİK enflasyonu kaç açıklarsa açıklasın piyasa kontrolden çıkmış durumda ve hem faizi hem kuru hem enflasyonu kontrol altına alıp hem de büyümeyi hedefliyorsak üzgünüm uygulanan politikalarla bu mümkün olmayacak.